Netflix’in yine fazlasıyla ses getiren son işlerinden Love, Death & Robots animasyon antolojisi 18 bölümden oluşuyor. Joshua Donen, David Fincher, Jennifer Miller ve Tim Miller tarafından üretilen serinin ilk bölümü, 15 Mart 2019’da yayınlandı. Her bölüm bambaşka bir konu ile kaşımıza çıkan animasyon türündeki dizinin süresi 6 dakika ve 17 dakika arasında değişiyor. David Fincher ve Tim Miller’ın yönetmen koltuğunda oturduğu dizinin en sevdiğim bölümü ise birçok kişininkiyle aynı: Zima Blue (14. Bölüm, Zima Mavisi).
10 dakikalık bölüm sona erdiğinde kendinizi sanki müthiş bir bilimkurgu romanı okumuş gibi hissedebilirsiniz, bu çok normal. Çünkü usta İngiliz bilim kurgu yazarı Alastair Reynolds’un 2006 yılında yayımlanan Zima Blue And Other Stories kitabından uyarlanmış. Ünlü sanatçı Zima’ya odaklanan bölümde Zima’nın nasıl şöhret olduğunu ve son eserini ortaya çıkarmadan önceki hayatını izliyoruz.
Sadece sağa sola gidebilen ve tek bir işleve sahip olan minik bir robotun her yeni modifikasyonla daha çok bilinçlenerek mükemmeli arama arzusu içine girmesi ve sonunda yalnızlaşarak mutsuzlaşmasını konu alan bölümde mitolojiden sanata kadar pek çok metafor yakalanabilir. Bilincin kapasitesi, mükemmel olana ulaşma arzusu, mükemmele ulaştıktan sonraki mutsuzluk ve gitgide içe yönelme hissi… Üstelik bilinçsizleşerek temel güdülerine geri dönme isteği de cabası. Kısaca 10 dakikada çok felsefik bir şey izleyeyim de kafamı yakayım derseniz kaçırmayın derim?
Sanat ve felsefenin buluştuğu Zima Blue, eminim herkese farklı bir çağrışım yapmıştır. Bana fazlasıyla Picasso’yu anımsattı. 20. yüzyılın başında Pablo Picasso’nun duygularını ve nesneleri geometrik şekiller kullanarak yansıttığı resimleri ile yeni bir sanat akımı olan Kübizm ortaya çıkmıştı. Sanki pek çok kırık aynanın bir araya getirilmesiyle oluşmuş izlenimi veren resimler ile empresyonizme tepki olarak doğan Kübizm akımı, Zima adlı sanatçımızı da fazlasıyla etkilemiş olmalı ki, sürekli kare, dikdörtgen, üçgen gibi geometrik şekiller iliştiriyor resimlerine (bunun sebebini bölümün sonunda öğreniyoruz.)
Zima’nın maviye odaklanışı, gittikçe büyüyen ve mavileşen eserler ortaya koyması, üstüne üstlük bir de sürekli bir mutsuzluk durumunun hakim olması ise Picasso’nun Mavi Dönemi’ni (Picasso’s Blue Period) anımsatıyor. Peki nedir bu Mavi Dönem? Picasso’nun yakın arkadaşı Casagemes, karşılıksız bir aşka tutulur, Picasso arkadaşının kafasını dağıtmak ve onu bu kötü durumdan kurtarmak için birlikte Malaga’ya gitmeyi teklif eder. Fakat Casagemas 3 hafta sonra Malaga’dan Paris’e, aşık olduğu kadına geri dönüp, kendini vurarak intihar edecektir. İşte tam bu olay, Picasso’nun fırçasının maviyle buluştuğu o uzun dönemin başlangıcı. Bu dönem hüznün, sefaletin, acının, hastalıkların, yalnızlığın, mutsuzluğun ve yaşayan ölülerin yani kısaca Picasso’nun ruh halinin yansıtıldığı bir dönemdi. Hatta İngilizce’de mavi anlamına gelen Blue kelimesinin bir diğer anlamı olan ‘hüzün’ü ifade etmesi de Picasso’ya bağlanır.
Zima benim için Pablo Picasso’nun animasyon karakteriydi. Kendinize bir iyilik yapın ve büyük ihtimalle hayatınızda izlediğiniz en iyi kısa film unvanını alacak Zima Blue’yu izleyin.
Son cümleyi bilincinin o en saf olduğu haline dönmeye çalışan Zima’nın ağzından yazalım:
I’m coming home…
Bizi Takip Edin:
Twitter
Instagram
Letterboxd
Youtube
Dark, Netflix, TENET ve daha birçok konudan bahsettiğimiz podcast’lerimizi dinleyebilirsiniz:
Soundcloud: soundcloud.com/kulturflix
Spotify: https://spoti.fi/2ZSJhFy
iTunes: https://apple.co/2AnbCJh
Spreaker: https://bit.ly/3cj1HBR