Film

Görünmez Adam (The Invisible Man) 2020 Spoilerlı İnceleme

Eleştirmenler ve izleyiciler tarafından çok beğenilen Invisible Man, Rotten Tomatoes’a %90 skorla, IMDb’ye ise 7.6 puanla giriş yaptı. Birkaç mantık hatası dışında gerçekten iyi yazılmış bir senaryo. Elisabeth Moss’un üstün performansıyla yüksek bir seyir zeki sunuyor. Bilin kurgu ve korku öğeleri nasıl bir araya gelir? İzleyin, görün! Ancak minik bir not: Narsistik taciz mağdurları bu filmden uzak dursun! Sadece bir uyarı…

Görünmez Adam (The Invisible Man) Filmi Konusu

Leigh Whannell’in yazıp yönettiği 2 saat 5 dakikalık korku, gerilim türündeki Görünmez Adam filminin konusu gerçekten ilgi çekici. Çok zengin ve zeki bir adamla evli olan Cecilia Kass (Elisabeth Moss) fiziksel ve duygusal olarak şiddet gördüğü için o evden ve Adrian’dan (Oliver Jackson-Cohen) çok uzaklara kaçma planları yapmaya başlıyor. Cecilia’nın her anını izlemek için evin her yanında kameralar kuran Adrian, çok zeki bir ışık bilim uzmanı olmasının yanında sapkın ve şiddete meyilli bir manyak!

Bir gece kaçmak için her şeyi ayarlayan kadın, kız kardeşini arayıp onu otoyoldan almasını söyler ve başarılı olur. Çocukluk arkadaşı James’in (Aldis Hodge) evinde yaşamaya başlayan Cecilia yaşadığı her saniye tedirginlik ve kaygı yaşar. Evden dışarıya çıkamaz. Sürekli takip edildiğini hisseder. James ve kızı Sydney (Storm Reid) ona cesaret vermeye çalışır. Ve bir gün aslında bu kadar korkuya hiç gerek olmadığını, çünkü Adrian’ın intihar edip kendini öldürdüğünü öğrenir. İşte tüm hikaye de buradan sonra başlar. Adrian Griffin gerçekten ölmüş müdür?

Kendisine yüksek miktarda miras bıraktığını öğrendiğinde Cecilia bu işin içinde bir bit yeniği olduğunu anlar. Görünmezlik kıyafeti ile kadının evine girip hem onun hem de sevdiklerinin hayatını riske atan adamın yüzünden herkes Claire’in akli dengesini kaybettiğinden şüphelenir. Göremediği birinin onu izlemesi ve taciz etmeye başlaması üzerine aklını kaybettiğini düşünmeye başlar. Görünmez Adam şiddetini artırmaya ve Cecilia’ya sinirlendiği her davranışı için onun sevdiği birine zarar vermeye başlayacağını söyler.

Herbert George Wells’in 1897 yılında yayımlanan The Invisible Man romanı, defalarca beyaz perdeye uyarlandı. 1933 yılında çekilen The Invisible Man isimli klasik film dışında hikaye örgüsüne sadık kalan çok az film var ne yazık ki…

The Invisible Man Kitabı ile Film Örtüşüyor mu?

Hayır. Yönetmenler bu kitabın hikaye örgüsünü bir kenara bırakıp “görünmezlik” olgusu üzerinden kendi kurguladıkları filmleri çekiyor. Esere sadık kalan birkaç film dışında ne yazık ki durum bu. Herbert George Wells The Invisible Man kitabında görünmez olmayı başaran ve tekrar görünür olmayı bir türlü beceremeyen bir bilimadamını konu alıyor. Kitabı okurken okuyucu görünmezliğin iyi mi yoksa kötü mü olduğu sorusuyla defalarca baş başa bırakılır. Whannell bu filmde görünmezlik fikrini ele alarak sürükleyici bir film konusu yazmaya başlar.

The Invisible Man (Görünmez Adam) Film Yorumu

Beğendiği tüm kadınları elde edebilme potansiyeline sahip takıntılı ve zeki bir adam, sıradan bir mimar olan Cecilia’ya kafayı fena halde takmış. Korku türünde nispeten uzun bir süreye sahip olmasına rağmen film başladığında garip bir şey fark ediyorsunuz. Filmde şiddet var, korku var, şiddetten kaçan bir kadın var ama erkek yok! Invisible Man, kötü erkek figürünü 2 saat 5 dakikalık süre boyunca yaklaşık 20-30 dakika gösteriyor. Hatta o kadar görünmez kılmak istiyor ki, görünmezlik kıyafeti giydiriyor. Ama görünmez olması yetmiyor, korku şiddetini artırarak devam ediyor.

Filmin açılış sahnesinden itibaren izleyiciyi ele geçirdiğini söyleyelim. Kadının neden kaçmaya çalıştığını bilmiyoruz ama kaçmayı başarabilmesi için nefesimizi tutarak izliyoruz birbiri ardına gelen sahneleri. Film boyunca kendine takıntı haline getirdiği kadının zihnini ve bedenini yeniden ele geçirmeye çabalayan, görünmediği halde şiddet ve baskısını her daim kadının üzerinde hissettiren zorba bir erkek yüzünden mahvolan bir kadının hayatını izliyoruz.

Elisabeth Moss bu role hiç uzak değil. Top of the Lake ve The Handmaid’s Tale’de güçlü bir kadını canlandırıyordu. Adrian Griffin özgür bir kadını hazmedemeyen tüm erkekleri temsil ediyor. Cecilia ise film boyunca görünmez bir erkek şiddetine maruz kalan tüm kadınları… Kadına şiddetin boyutu yalnızca fiziksel değildir, ruhsal olarak da bir insanın çöküşüne sebep olabilirsiniz. Ya da topluma onun bir “deli” olduğunu göstererek…

Film boyunca ürpereceğiniz, belki de benim gibi yerinizden zıplayacağınız 4-5 tane gerilim sahnesi var. Hepsi de çok iyi çekilmiş sahneler. Gerilim filmlerini sevenler mutlaka gitsin, bu türe çok ısınamamış olanlar ise mantık hatalarından ve “görünmezlik”in arkasında tekrara düşen gerilim sahnelerinden sıkılıp bize azıcık sövebilir. Şimdiden uyaralım. Filme puanımız: 7.8.

Bizi Takip Edin:

Twitter
Instagram
Letterboxd
Youtube

Dark, Netflix, TENET ve daha birçok konudan bahsettiğimiz podcast’lerimizi dinleyebilirsiniz:

Soundcloud: soundcloud.com/kulturflix
Spotify: https://spoti.fi/2ZSJhFy
iTunes: https://apple.co/2AnbCJh
Spreaker: https://bit.ly/3cj1HBR

Yorum yap

Your email address will not be published. Required fields are marked *

error

Bizi Sosyal Medya'da Takip Etmeyi Unutmayın!